29 Ekim 2010 Cuma

Lokantada Bir Gece

O akşam sıcaklığı ölçmek için bir dereceye ihtiyaç yoktu. En fazla birkaç rakamlık yanılmayla olsa da, bunu sallanan yelpazelerden ve insanoğlunun nedense hep hava durumu ile başlayan sohbetlerinden anlamak mümkündü. Televizyonda denildiğinin aksine bir an önce biterdi bu sıcak inşallah.

Şehrin göbeğindeki lokantada her gece yaşanan fakat bir türlü alışılamayan karmaşanın, astronomik bir rakama ulaşmış provalarının en tazesi sahneleniyordu. Müşterilerden oluşan o göz alıcı renk bulamacının; tabak, çatal sesleri ile kahkahaların, sitemlerin, şakaların bütünleşmesini bir kenara bırakmamız daha anlamlı olurdu. Neden mi? Doğayı ve doğallığı özleyenlere güzel haberler: Bu yapmacıklıkların ardındaki mutfakta, yoksa perde arkası mı demeliyiz; sahneye zıt, doğaçlama bir kargaşa yaşanıyordu.

Aşçıbaşı gene tatlıya koyacağı kirazları kaybetmişti (bu konuda bütün şüphe okları adamcağızı gösterse de mutfak civarında bir kedinin dolandığını söyleyelim.) Doğunun eşsiz –ama sürprizlerle dolu- baharatları ile batının –bir mucidin laboratuarından formülleri çalınmışçasına farklı- soslarını buluşturan yamak gene sızmıştı. ‘Devasa gövdelere devasa lezzetler’ sloganıyla satılan devasa fırının organizması pek minik çıkmıştı. Perdenin diğer tarafındaki aç insanlar kolonisi bu açlık özelliklerini, beyefendilik ve hanımefendilik maskeleri eşliğindeki abartılı sohbetleriyle gizliyordu. Faka fırının arızası devam ettiği taktirde bu durum değişmeye hazırdı.

Bu yazının yazıldığı günlerde doğu ve batıdan çok, kuzey ve güney tezatının popülerlik kazanmış olması baharat ve sostan sorumlu yamak için talihsiz bir durumdu tabii. Az önce yıllardır yapmadığı üzere sevgilisine evlenme teklif etmeye giden tombalacının yokluğu barizdi. Lokantanın müzisyenlerinden birisi, kötü reklamın canlı bir örneğiymişçesine –ki öyleydi- vaktini lavaboda geçirmek zorundaydı ve şansa bakar mısınız, bundan iki dakika önce, işe yeni giren aşçının lezzetlerini denemek gibi bir hataya düşmüştü. Diğer müzisyenlerin sağlamlığı hoş bir artıydı fakat, şu anda çeşitli sebeplerden ötürü bahsetmek istemediğimiz sorunları olan elemanlarının aralarında tüm repertuarı bilen tek kişi olması bu artıyı sıfırlıyordu.

Gittiği her lokantada siparişten önce –ve bazen sonra da- mutfağı gezen X Bey bunu burada da yapabilir miydi acaba? (Gerçi kendisinin çevresi geniş ve bahşiş bol bir müşteri oluşu bu ricayı rica olmaktan çıkarıyordu.) X Bey’in karınca yuvası misali telaşlı aşçılarla kaynayan mutfağa sokuluşunun ‘kutsal tören’i yamağı uyandırdı. Rüyasında yeşil tepelerin üzerinde süzülüyor, bir kuş gibi uçuyordu. Bu rüyayı en son dokuzuncu doğum gününün gecesinde görmesi ve sonraki uzun yıllarda rast gelemeyip oldukça özlemiş olması belki de uyandıktan sonra kaşlarını çatmasındaki sayısız sebepten biriydi.

“Ayak altında dolaşma, git bir işe yara!” diyen garson olmalıydı eline tombalaları tutuşturan. ‘Bizim tombalacıya ne oldu ki?’ diye aklından geçirdi yamak (bu bölüm meraklı okurlar için: Kız, tombalacının evlenme teklifini kabul edecek fakat on sene sonra üç çocuğu evi, kendisi de bulaşıkları yıkarken, ‘Neden?’ ve ‘Nasıl?’ ve hatta ‘Neden ben?’ gibi sorularla bir zamanlar hiç ilgi duymadığı felsefeye giriş yapacaktı.).

Yarım yamalak uyanabilen yamak, kendisini müşterilerin arasına attı. Bu parıltılı dünyadaki renksiz karakteri ve yamak kıyafeti, elindeki biletlerin vaatlerle karışık ihtişamını bile gölgelemeyi başarmıştı. X Bey’in en büyük rakibi Y Bey’in (kendisi bu bağlantının farkında değildi tabii. Bu gizli bir rekabetti, nasıl haberi olsundu ki??), neyse Y Bey’in masasına uğradı.

“Son iki bilet! Almak ister miydiniz?” sorusu olumlu karşılandı; biletler alındı, bahşiş bile ödendi. Bundan pek bir keyif ve cesaret alan yamak cebinden iki bilet daha çıkardı ve “SOON İKİ BİLET!!” şeklinde kükredi. Bu sözü gizli bir lanet olmuş olsa gerek birden yere yığıldı. ‘Son iki bilet’ için kapışmaya hazırlanan müşterilerin şaşkın bakışları, yere saçılan onca bilet ve ağzında kiraz lekeleri olan garip bir kedinin miyavlamaları arasında ambulans çağırıldı. Doktorların günlerce sürecek teşhis savaşlarının sonucunda sebebin ‘aşırı yorgunluk ve stres’ olduğu ortaya çıkacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder